Gömeç
tarafından Türk kültürünü aydınlatabilmek açısından maddi kültür unsurlarına
baş vurmanın önemli olduğu açıklaması arkeolojik buluntuların Türk tarihi
açısından neden önemli olduğunu belirtir niteliktedir. Maddi kültür unsurları
arasında arkeoloji, sanat tarihi ve etnoğrafya malzemelerinin bulunduğu yine
Gömeç tarafından belirtilenler arasındadır. Bundan dolayı arkeolojik kaynaklar
konusunu işlerken ulaşılabildiği ölçüde duvar resimleri, buluntu bölgeleri
hakkında da bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
1.1.
Türkistan’da Arkeolojik Çalışmaların Başlaması
Türkistan
arkeolojisine ait bilimsel nitelikli ilk kazıların 1860 yılında Radloff
tarafından başlatıldığı ve bu ilk çalışmalarda İskit ve Hun kurganlarının
açıldığı Hasan Bahar tarafından belirtilmiştir. Türkistan üzerine yapılan ilk
çalışmalar arasında 1876 Hankent, 1875 Afrasiyab, Merv kazıları sayılabilir.
1905 yılında ise Türkistan arkeolojisi açısından son derece önemli olduğu
belirtilen Anav[1] kazıları R. Pummelly ve Schmidt
tarafından Turan şehri yakınlarında gerçekleştirilmiştir. XX. yüzyıla girerken
Rsuya’daki arkeoloji çalışmalarının Okcety ve izvestija isimli dergilerde
yayınlanmaya başladığı bilinmektedir. [2]. Doğu Türkistan’a yönelik arkeolojik
çalışmalarında aşağı yukarı aynı senelerde başlamış olduğu (XIX. yüzyılın
sonları) Kürşat Yıldırım tarafından belirtilenler arasındadır. 1920’li yılalrda
Doğu Türkistan üzerine olan Rus-Çin çatışması, II. Dünya Savaşı ve arkasından
Çin iç savaşı sebebiyle çalışmalar sekteye uğramıştır. Tüm bu dönemden sonra da
bölgenin Çinliler tarafından doğrudan işgali çalışmaları çok kısıtlı hale
getirmiştir. Bu dönemde sahada ciddi çalışmalarda bulunan tek kişi olarak
bilinen Çek asıllı Pavel Poucha 1957 yılında bölgeye girebilmiştir.
Çalışmalarını 1962 yılında yayınlamıştır[3]. Bölgedeki ender çalışmalar arasında
Sven Hadin’in ve sefer heyeti belirtilmelidir[4]. Son ciddi çalışmanın ise Victor H.
Mair tarafından yapıldığı ve M.Ö. 1800-M.S. 200 arasına tarihlenen pek çok
mumyanın Mair tarafından bulunduğu zikredilmiştir. Yukarıda belirtilmiş olan
sebeplerden dolayı Doğu Türkistan arkeolojisi üzerine çalışmalar nisbeten daha
kısırdır. Doğu Türkistan arkeoloji üzerine çalışmaların 2012 yılından aşağı
yukarı otuz yıl öncesinde anca hareketlenmeye başladığı belirtilmiştir. Bu
çalışmaların ekserî Çinliler tarafından yapılmış olmasının devlet politikaları
hasbiyle objektif şekilde lanse edilmediği yine konu üzerine söylenenler
arasındadır[5].
1.2.
Taş Çağı
M.Ö.
10000’den M.Ö. 3000’e kadar geldiği ve kendi içinde Geç Taş Çağı ve Yontma Taş
Çağı olarak ayrılmış olduğu bilinen çağdır. Türkistan’ın bu çağı ile ilgili
kazı çalışmalarının 1930 yılında başladığı bilinmektedir. Türkistan
coğrafyasında Paleolitik Dönem’e ait buluntu yerleri Aman Kutan (Semerkand’ın
45 km. güneyinde), Karatau (Çimkent’in kuzeyinde) ve Zaraut-Say (Tirmizin 96
km. doğusunda) olarak belirtilmiştir. Bunlar Zaraut-Say bölgesinde 200’den
fazla kaya üzeri resmin bulunduğunun ve bölgedeki Paleolitik kültürün
Türkistan’ın kuzeyi ile paralellik gösterdiğinin belirtilmiş olması dikkat
çekicidir[6]. Çünkü Türkistan Eskiçağı’nda Altaylar
ve kuzeyinin Türklerin temsil ettiği bir kültürce meskun olduğu söylenmiştir.
Bu durum bahsi geçen duvar resimlerinin Türklere ait olabileceğini
düşündürtürtebilir. En azından bölgenin proto-Türkler ile temas etmiş ve
onlardan etkilenmiş bir kültürce meskun olduğu akla gelebilir. Altay ve Orhon bölgelerinde de Paleolitik döneme
ait bazı buluntuların ele geçtiği bilinmektedir. Batı Türkistan’da ise Teşiktaş
bölgesi ve Fergana’da Paleolitik buluntulara rastlandığı ve doliko-sefal
insanına rastlandığı kaydedilmiştir[7].
Mezolitik
devir için ise Türkistan’da bütünüyle Mezolitik devre ait bir buluntu yerinin
bulunmadığı, sadece Neolitik devre ait bazı yerleşim yerlerinin ilk evrelerinde
rastlanabildiği bildirilmiştir. Bahsi geçen durumun Türkistan’da Mezolitik devrin
fazla etkin olmamış olduğunu işaret eder nitelikte olduğu söylenebilir[8].
Neolitik
dönem ile ilgili buluntu bölgelerinin de zikri konu bütünlüğü açısından
gereklidir. Neolitik dönem Türkistan’ında Katun nehri dolaylarındaki Kuyum
Kurganı, Kuyumdan daha eski bir tarihe sahip olduğu söylenen Barnaul buluntuları, Altay Dağlarının yüksek
kesimlerinde bulunan Yan Ulagan buluntuları sayılabilir. Bunlardan Yan Ulagan
buluntuları arasındaki iskelet antropolojik tetkikler sonucu Afanesyev insanıyla
örtüşmüştür ki bu Afanesyevo kültürü insanın Afanesyevo çağından daha da önceye
gittiği ortaya koyması bakımından dikkati mucibtir[9].
Diğer bir buluntu bölgeleri ise Zeytun, Namagan Tepe, Kara Depe olarak
sayılabilir. Bahsedilen bölgelerde ziraî etkinliğin varlığına yönelik bulgulara
rastlandığı zikredilmiştir. Neolitik dönem Türkistan kültürlerinin içerisinde
ise Harzm bölgesindeki Kelteminar kültürü varlık göstermiştir ve henüz koyun ve
sığırı evcilleştirememiştir[10].
Diğer kültürler ise Seyhun’un sol sahiliden Fergana’nın batısına kadar
uzandığı söylenen Kayrakum Kültürü, Fergana coğrafyasında varlık göstermiş olan
Çuşt Kültürü ve Kızıl Kum Çölü batısı ile Zerefşan vadisinde varlık göstermiş
olan Zaman Baba kültürüdür. Zaman Baba kültürünün tamgalı keramikleri en dikkat
çeken özelliği olarak belirtilebilir[11].
Afanesyevo Kültürü: Afanesyevo kültürünün M. Ö. 2500 ile
1700 seneleri arasına tarihlendiği belirtilmiştir[12] ki Gömeç’in bu tarih aralığı Bakır Çağı
olarak kaydedilmiştir[13]. Afanesyevo Kültürü’nün merkez
bölgesinin Minusinsk olduğu Ögel’in mezkur kültürün adını Minusinsk
bölgesindeki Afanasyev buluntu yerinden aldığı yönünde verdiği bilgilerden
anlaşılabilir. Bu kültürün başlıca buluntu yerlerinin Kuyum ve Kurot
kurganları; Beteney bölgesi; Sıda, Tes Kopen civarındaki kurganlar ve Kızıl-Yar
bölgesi olduğu bilinmektedir. Koyun, at ve av hayvanlarına ait kemiklere
rastlanmış olması atın evcilleştirilmesine işret olması bakımından önemlidir.
Bahsi geçen buluntular proto-Türklerin temsil ettiği söylenen Afanasyevo
kültürü insanının hem avcılıkla hem de hayvancılıkla ilgilendiğinin birer
delili, emaresi niteliğindedir. Mezarlarda bulunan diğer önemli buluntular
arasında Yak Öküzlerine ait kemikler vardır. Ana vatanının tibet olduğu
belirtilmiş olan bu hayvanların bu denli kuzeye nasıl geldikleri meselesine
Ögel tarafından bir soru işareti konmuştur[14]. Afanasyev kültür çevresinde Yak Öküzlerine
rastlanması Afanesyevo kültürü insanının Tibet bölgesi ile ilişkisine, temasına
bir işaret olması bakımından önemlidir.
Afanasyevo
kültürünün Altaylara hatta İdil/Volga sahasına kadar yayılmış olduğu bilinmekte
olduğu gibi[15] Afanasyevo kültürü açısından en önemli
noktalardan birinin Afanasyevo kültürü içerisinde Altay proto-Türkleri ile
Güney Sibirya Mongoloidlerinin birbirinden ayrılmasını çok güç duruma getiren
temas, iletişim ve etkileşimidir. Türkler ile Mongoloidlerin arasındaki ciddi
etkileşim dönemlerinden olması açısıyla öne çıkar. Diğer bir önemli nokta ise
Kurot ve Kuyum Kurganlarından elde edilen verilerin Türklerce doğunun ve
kartalın daha bu çağlardan beri kutsaliyete sahip olduğunu işaret etmesidir[16]
Andronova Kültürü: Her ne kadar Elena E. Kuz’mina
tarafından Altay-Şayan hattına kadar, Urallar’dan Fergana’ya değin tüm
Kazakistan’da uzanan bir Europid ırkın Andronova kültürüne dahil olduğu
sölenmiş ve Andronova kültürünün batıdan gelen göçlerle İç Asya ve Güney
Sibirya sahasına taşınmış olabileceği işaret edilmiş ise de[17] Ögel
tarih boyunca Orta Asya’da böyle bir akının görülmediğini beyan etmiştir.
Ayrıca Ögel’in verdiği bilgilere göre Andronova kültürünü brakisefal, savaşçı
Altay Türkleri temsiletmektedir[18]. Diğer taraftan Koçsoy[19]’un ve Bahar[20]’ın ve Gömeç[21]’in verdiği bilgiler de Ögel’i destekler
niteliktedir.
Andronova
kültürünün Batı Sibirya’da Omsk, Novosibirsk ve Tomsk’a kadar uzandığı bilinen
Andronova kültürüne ait buluntu yerleri arasında Sarı-Bulak, Obi Nehri
üzerindeki Klepik Kurganı, Biyisk yakınlarındaki Kızıl-Yar kurganları, Kamenegorsk,
Tanrı Dağları’nın 3000 metrelik yüksekliklerindeki Arpa Nehri kıyıları, Çu
Irmağı dolayları, Semipalatinsk’in güneyindeki Çinggis-Tau, Sukuluk, Talas
vadisi, Taşkent, Yukarı İrtiş’deki Aul-Kanay, Minusinsk, Selenge kıyılarındaki
Tologoy ve Salantuyisk sayılabilir. Gerçi Andronova kültürünün varlık
gösterdiği çağlarda Selenge Nehri dolaylarında Glozkovo Kültürü’nün varlığı
bilinmekte ise de Andronova Kültürünün Selenge hudutlarını da tesiri altına
aldığı zikredilmiştir. Bu noktada Selenge taraflarının bir hususiyeti daha
belirtilmelidir. M.Ö. 2000’li yıllarda Selenge-Baykal taraflarının bir yandan
Altay-Türk Andronovo Kültü ve diğer yandan Çin Kültürü ile temas halinde
olmasından dolayı kültürel olarak gayet zengin bir yapı arzettikleri söylenmiştir[22]. Son olarak bu devirde artık brekisefal
atlı savaşçı tipinin oluşmuş olduğu görülmüştür[23] ve Andronova kültü Türkistandaki
Tunç-çağının ön plana çıkan temsilcisidir[24] demek suretiyle bu kısım bitirilebilir.
Demir-çağı Kültürleri: Karasug Kültürü, M. Ö. 1200-700 arasında Yenisey
(Ulughem)’in kolu olan Karasug merkezli ve Güney Sibirya, Baykal, Moğolistan,
Yedisu Havzasına kadar etki etmiş ve demirin bulunması, işlenmesi ile
karakterize olmuş bir kültürdür.Bu kültürün ürünleri arasında dört tekerli
araba, keçe çadır ve koyun yünü elbisenin olduğunun bilinmesi[25] artık klasik İç Asya Türk kültürünün
şekillenmeye başladığının işaretidir. Karasuk Kültürü’nün Andronova Kültürünün
devamı kâbilinde olduğu, ölü gömme ve kap desenleri bakımından iki kültürün
benzeştikleri bilinmektedir. Diğer taraftan Karasuk Kültürü Ordos bölgesi için
ayrı bir anlam ifade etmektir. Ordos bölgesinin Karasuk Kültürünün Çin’in
Anyang Kültürü ile temasa geçmesi hasebiyle
Çin kültürüne hayvan üslûbunu sokmuş olduğu Karasuk Kültürü için söylenenler
arasındadır[26] ve Ögel’in verdiği bilgiler de bu
beyanla aynı yöndedir[27].
Diğer
önemli kültürler M.Ö. 700-200 arasında
varlık göstermiş Uyuk Kültürü ile M.Ö. 700-100 tarihleri arasında varlık
gösteren Tagar kültürüdür[28].Bünyesinde Çin üslûbu ile yapılmış olan
büyük mezar taşları ile dikkat çeken Tagar Kültürünün üç kısma ayrıldığı
söylenmiştir. Tagar I, M.Ö. VI. ve V. asırları; Tagar II, M.Ö. IV. ve III.
asırları; Tagar III, M.Ö. II. ve I. Asırları ihtiva etmektedir[29].
Türklerin
Milattan Önceki devirlerine ait en önemli buluntulardan biri Esik Kurganıdır.
Esik Kurganı ve kalıntılarının M.Ö. 500 yıllarına tarihlendiği bildirilmiş
olmakla beraber[30] İbrahim Tellioğlu tarafından
Avrupalıların Türklerin medeniyet sahibi olmadığı ve daha çok medeniyeti tahrip
eden bir unsur olduğu yönündeki iddialarını çürüten buluntular arasında
zikeredilmiştir. Bunun sebebi kurgandan çıkan altın zırhın madenciliğin[31] ileri seviyelerinden birinin ürünü
olmasıdır[32].Esik buluntuları arasında dört bin
parça altın eşyanın daha mevcut olduğu
bilinmektedir. Ancak bulunan eserler arasında en mühim olanlardan birinin Kemal
Akişev başkanlığındaki heyet tarafından yürütülen kazılar sonucu Kök Türk
harflerinin arkaik halleri olduğu düşünülen bazı damgalarla yazılı olan kaptır.
Eserler üzerindeki kurt, pars, geyik, dağ keçisi, at gibi motifler ve
kalıntıların bulunduğu Issık Göl, Ala-Tag, İli Vadisi, Çu-Talas, Kuz-Orda gibi
sahaların en eski devirlenden beri Türk yurdu olduğunun bilinmesi kalıntıların
Türklere ait olduğunun kanıtlarından sayılabilir[33].
Taşdık Kültürü ise M.Ö. 300-400 yılları arasında varlık
göstermiş olup Kögmen ve Yenisey bölgesinde ortaya çıkarılmış kültürlerden
biridir. Bu kültürün doğrudan doğruya ön Göktürk kültürü olduğu Kiselev’e
referans vermek hasebiyle Gömeç tarafından beyan edilmiştir[34].
Pazırık Kültürü, dünyanın en eski halısının Türkler
tarafından yapılmış olduğunu[35] ortaya koyan buluntuları ile ön plana
çıkmaktadır. Türk Kültür Tarihi açısından daha önemli buluntularında Pazırık
sahasında bulunduğu bilinmektedir. Bunların arasında tek parça halindeki
tekerlekli araba bulunmaktadır ki Tilla Deniz Baykuzu tarafından cesetlerin
defin alanına taşınmasında araba kullandığı hususuna delil olarak
gösterilmiştir[36]. Diğer taraftan Pazırık Kurganı’nda
Türk ölü gömme adetleri ile ilgili buluntulara da rastlandığı bilinmektedir.
Rus arkeolog Rudenko tarafından gün yüzüne çıkarılan M.Ö. IV ve III. yüzyıla
ait olduğu belirtilen kurganlarda göümülü atların kuyruk, yele ve tırnaklarının
kesili olduğu tespit edilmiştir. Abdülkadir İnan bu uygulamanın bir yas, matem
uygulaması olduğunu belirtmiştir[37]. Aşağı yukar M. Ö. 400-200 tarihleri arasında
bulunduğu tahmin edilen kültürün Altay, Cungarya, Tarbagatay, İrtiş ve Ob
sahasına yayıldığı ve Pazırık kültürüne ait kurganların ilk defa 1919
dolaylarında S. I. Rudenko ve M. P. Gryaznov adlı iki alim tarafından açılmaya
başlandığı bilinmektedir[38].
Son
olarak bahsi geçen arkeolojik buluntular arasında çıkmış olduğu bilinen her
türlü giyim kuşam malzemesi, süs eşyaları, yay-ok ile silahlar, at koşumları,
hayvan kemikleri, ev aletleri de Türk Tarihinin kaynakları arasında
görülebilir. Bu buluntuların değerlendirilmesi ile Türk Tarihi üzerine fikirler
geliştirilebilir ya da geliştirilen fikirler desteklenebilir. Dolayısıyla Türk
Tarihi’nin kaynakları arasında arkeolojik malzemeler de ele alınmaya
çalışmıştır. Böylece çalışmanın bu kısmı da burada nihayete ermiştir.
[1]
Anav’ın Türkistan arkeolojisinde
arz ettiği önem Ögel’in de bahsettiği üzere Türkistan’ın en eski kültürü
olmasından kaynaklanmaktadır; Bahaeddin Ögel, İslâmiyyet Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 2003, s. 20.
[2]
Hasan Bahar, “Türkistan’ın
Coğrafi Konumu ve İlkçağ Kaynaklarına Göre Tarihi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 1, Konya
1994, s. 235.
[3]
Bahar, a.g.m., s. 235.
[4]
Ögel, a.g.e., s. 13.
[5]
Kürşat Yıldırım, “Doğu
Türkistan ve İlk Sakinleri”, Ege
Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/1, İzmir 2012, 421-422.
[6]
Bahar, a.g.m., s. 236.
[7]
Ögel, a.g.e., s. 10, 15, 25.
[8]
Bahar, a.g.m., s. 236.
[9]
Ögel, a.g.e., s. 12-13.
[10]
Bahar, a.g.m., s. 236-237.
[11]
Bahar, a.g.m., s. 237-238.
[12]
Ögel, a.g.e., s. 18.
[13]
Gömeç, “Kaynakları”, s. 62.
[14]
Ögel, a.g.e., s. 17-18.
[15]
Şevket Koçsoy, “Türk Tarihi
Kronolojisi”, Türkler Ansiklopedisi,
C. 1, Ankara 2000, s. 73.
[16]
Ögeli a.g.e., s. 16-17.
[17]
Elena E. Kuz’mina, The Origin of the Indo-Iranians, düz.:
J. P. Mallory, Leiden 2007, s. 168-169.
[18]
Ögel, a.g.e., s .24-25.
[19]
Koçsoy, a.g.m., s. 34.
[20]
Bahar, a.g.m., s. 238.
[21]
Gömeç, “Kaynakları”, s. 62.
[22]
Ögel, a.g.e., s. 24-28.
[23]
Koçsoy, a.g.m., s. 73.
[24]
Gömeç, “Kaynakları”, s. 62.
[25]
Koçsoy, a.g.m., s. 73.
[26]
Bahar, a.g.m., s. 238.
[27]
Ögel, a.g.e., s. 31.
[28]
Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.
[29]
Ögel, a.g.e., s. 41.
[30]
Gömeç, a.g.e., s. 63.
[31]
Metalurjinin uygarlık için
önemi ve belirleyici unsuru için bkz. Alaeddin Şenel, İnsanlık Tarihi…
[32]
İbrahim Tellioğlu,
“İslamiyet Öncesi Türk Toplumunda Kadının Yeri ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi Türkiya tAraştırmaları Dergisi, S. 55, Erzurum
2016, s. 210.
[33]
Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.
[34]
Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.
[35]
Tellioğlu, a.g.m., s. 210.
[36]
Tilla Deniz Baykuzu, “IV.
ve V. Yüzyıllarda Çindeki Birkaç Hun Hükümdar Kurganı ve Türbesi Hakkında”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XX/2, İzmir
2005, s. 9.
[37]
Laszlo Rasonyı, “Tarihte
Türklük”, Türkler Ansiklopedisi, C.
I, Ankara 2002, s. 524.
[38]
Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder