16 Mayıs 2017 Salı

İslâmiyet Öncesi Döneme Ait Türk Arkeolojik Buluntuları Hakkında Bazı Bilgiler

Gömeç tarafından Türk kültürünü aydınlatabilmek açısından maddi kültür unsurlarına baş vurmanın önemli olduğu açıklaması arkeolojik buluntuların Türk tarihi açısından neden önemli olduğunu belirtir niteliktedir. Maddi kültür unsurları arasında arkeoloji, sanat tarihi ve etnoğrafya malzemelerinin bulunduğu yine Gömeç tarafından belirtilenler arasındadır. Bundan dolayı arkeolojik kaynaklar konusunu işlerken ulaşılabildiği ölçüde duvar resimleri, buluntu bölgeleri hakkında da bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
1.1. Türkistan’da Arkeolojik Çalışmaların Başlaması
Türkistan arkeolojisine ait bilimsel nitelikli ilk kazıların 1860 yılında Radloff tarafından başlatıldığı ve bu ilk çalışmalarda İskit ve Hun kurganlarının açıldığı Hasan Bahar tarafından belirtilmiştir. Türkistan üzerine yapılan ilk çalışmalar arasında 1876 Hankent, 1875 Afrasiyab, Merv kazıları sayılabilir. 1905 yılında ise Türkistan arkeolojisi açısından son derece önemli olduğu belirtilen Anav[1] kazıları R. Pummelly ve Schmidt tarafından Turan şehri yakınlarında gerçekleştirilmiştir. XX. yüzyıla girerken Rsuya’daki arkeoloji çalışmalarının Okcety ve izvestija isimli dergilerde yayınlanmaya başladığı bilinmektedir. [2]. Doğu Türkistan’a yönelik arkeolojik çalışmalarında aşağı yukarı aynı senelerde başlamış olduğu (XIX. yüzyılın sonları) Kürşat Yıldırım tarafından belirtilenler arasındadır. 1920’li yılalrda Doğu Türkistan üzerine olan Rus-Çin çatışması, II. Dünya Savaşı ve arkasından Çin iç savaşı sebebiyle çalışmalar sekteye uğramıştır. Tüm bu dönemden sonra da bölgenin Çinliler tarafından doğrudan işgali çalışmaları çok kısıtlı hale getirmiştir. Bu dönemde sahada ciddi çalışmalarda bulunan tek kişi olarak bilinen Çek asıllı Pavel Poucha 1957 yılında bölgeye girebilmiştir. Çalışmalarını 1962 yılında yayınlamıştır[3]. Bölgedeki ender çalışmalar arasında Sven Hadin’in ve sefer heyeti belirtilmelidir[4]. Son ciddi çalışmanın ise Victor H. Mair tarafından yapıldığı ve M.Ö. 1800-M.S. 200 arasına tarihlenen pek çok mumyanın Mair tarafından bulunduğu zikredilmiştir. Yukarıda belirtilmiş olan sebeplerden dolayı Doğu Türkistan arkeolojisi üzerine çalışmalar nisbeten daha kısırdır. Doğu Türkistan arkeoloji üzerine çalışmaların 2012 yılından aşağı yukarı otuz yıl öncesinde anca hareketlenmeye başladığı belirtilmiştir. Bu çalışmaların ekserî Çinliler tarafından yapılmış olmasının devlet politikaları hasbiyle objektif şekilde lanse edilmediği yine konu üzerine söylenenler arasındadır[5].
1.2. Taş Çağı
M.Ö. 10000’den M.Ö. 3000’e kadar geldiği ve kendi içinde Geç Taş Çağı ve Yontma Taş Çağı olarak ayrılmış olduğu bilinen çağdır. Türkistan’ın bu çağı ile ilgili kazı çalışmalarının 1930 yılında başladığı bilinmektedir. Türkistan coğrafyasında Paleolitik Dönem’e ait buluntu yerleri Aman Kutan (Semerkand’ın 45 km. güneyinde), Karatau (Çimkent’in kuzeyinde) ve Zaraut-Say (Tirmizin 96 km. doğusunda) olarak belirtilmiştir. Bunlar Zaraut-Say bölgesinde 200’den fazla kaya üzeri resmin bulunduğunun ve bölgedeki Paleolitik kültürün Türkistan’ın kuzeyi ile paralellik gösterdiğinin belirtilmiş olması dikkat çekicidir[6]. Çünkü Türkistan Eskiçağı’nda Altaylar ve kuzeyinin Türklerin temsil ettiği bir kültürce meskun olduğu söylenmiştir. Bu durum bahsi geçen duvar resimlerinin Türklere ait olabileceğini düşündürtürtebilir. En azından bölgenin proto-Türkler ile temas etmiş ve onlardan etkilenmiş bir kültürce meskun olduğu akla gelebilir.  Altay ve Orhon bölgelerinde de Paleolitik döneme ait bazı buluntuların ele geçtiği bilinmektedir. Batı Türkistan’da ise Teşiktaş bölgesi ve Fergana’da Paleolitik buluntulara rastlandığı ve doliko-sefal insanına rastlandığı kaydedilmiştir[7].
Mezolitik devir için ise Türkistan’da bütünüyle Mezolitik devre ait bir buluntu yerinin bulunmadığı, sadece Neolitik devre ait bazı yerleşim yerlerinin ilk evrelerinde rastlanabildiği bildirilmiştir. Bahsi geçen durumun Türkistan’da Mezolitik devrin fazla etkin olmamış olduğunu işaret eder nitelikte olduğu söylenebilir[8].
Neolitik dönem ile ilgili buluntu bölgelerinin de zikri konu bütünlüğü açısından gereklidir. Neolitik dönem Türkistan’ında Katun nehri dolaylarındaki Kuyum Kurganı, Kuyumdan daha eski bir tarihe sahip olduğu söylenen  Barnaul buluntuları, Altay Dağlarının yüksek kesimlerinde bulunan Yan Ulagan buluntuları sayılabilir. Bunlardan Yan Ulagan buluntuları arasındaki iskelet antropolojik tetkikler sonucu Afanesyev insanıyla örtüşmüştür ki bu Afanesyevo kültürü insanın Afanesyevo çağından daha da önceye gittiği ortaya koyması bakımından dikkati mucibtir[9].  Diğer bir buluntu bölgeleri ise Zeytun, Namagan Tepe, Kara Depe olarak sayılabilir. Bahsedilen bölgelerde ziraî etkinliğin varlığına yönelik bulgulara rastlandığı zikredilmiştir. Neolitik dönem Türkistan kültürlerinin içerisinde ise Harzm bölgesindeki Kelteminar kültürü varlık göstermiştir ve henüz koyun ve sığırı evcilleştirememiştir[10].  Diğer kültürler ise Seyhun’un sol sahiliden Fergana’nın batısına kadar uzandığı söylenen Kayrakum Kültürü, Fergana coğrafyasında varlık göstermiş olan Çuşt Kültürü ve Kızıl Kum Çölü batısı ile Zerefşan vadisinde varlık göstermiş olan Zaman Baba kültürüdür. Zaman Baba kültürünün tamgalı keramikleri en dikkat çeken özelliği olarak belirtilebilir[11].
Afanesyevo Kültürü: Afanesyevo kültürünün M. Ö. 2500 ile 1700 seneleri arasına tarihlendiği belirtilmiştir[12] ki Gömeç’in bu tarih aralığı Bakır Çağı olarak kaydedilmiştir[13]. Afanesyevo Kültürü’nün merkez bölgesinin Minusinsk olduğu Ögel’in mezkur kültürün adını Minusinsk bölgesindeki Afanasyev buluntu yerinden aldığı yönünde verdiği bilgilerden anlaşılabilir. Bu kültürün başlıca buluntu yerlerinin Kuyum ve Kurot kurganları; Beteney bölgesi; Sıda, Tes Kopen civarındaki kurganlar ve Kızıl-Yar bölgesi olduğu bilinmektedir. Koyun, at ve av hayvanlarına ait kemiklere rastlanmış olması atın evcilleştirilmesine işret olması bakımından önemlidir. Bahsi geçen buluntular proto-Türklerin temsil ettiği söylenen Afanasyevo kültürü insanının hem avcılıkla hem de hayvancılıkla ilgilendiğinin birer delili, emaresi niteliğindedir. Mezarlarda bulunan diğer önemli buluntular arasında Yak Öküzlerine ait kemikler vardır. Ana vatanının tibet olduğu belirtilmiş olan bu hayvanların bu denli kuzeye nasıl geldikleri meselesine Ögel tarafından bir soru işareti konmuştur[14]. Afanasyev kültür çevresinde Yak Öküzlerine rastlanması Afanesyevo kültürü insanının Tibet bölgesi ile ilişkisine, temasına bir işaret olması bakımından önemlidir.
Afanasyevo kültürünün Altaylara hatta İdil/Volga sahasına kadar yayılmış olduğu bilinmekte olduğu gibi[15] Afanasyevo kültürü açısından en önemli noktalardan birinin Afanasyevo kültürü içerisinde Altay proto-Türkleri ile Güney Sibirya Mongoloidlerinin birbirinden ayrılmasını çok güç duruma getiren temas, iletişim ve etkileşimidir. Türkler ile Mongoloidlerin arasındaki ciddi etkileşim dönemlerinden olması açısıyla öne çıkar. Diğer bir önemli nokta ise Kurot ve Kuyum Kurganlarından elde edilen verilerin Türklerce doğunun ve kartalın daha bu çağlardan beri kutsaliyete sahip olduğunu işaret etmesidir[16]
Andronova Kültürü: Her ne kadar Elena E. Kuz’mina tarafından Altay-Şayan hattına kadar, Urallar’dan Fergana’ya değin tüm Kazakistan’da uzanan bir Europid ırkın Andronova kültürüne dahil olduğu sölenmiş ve Andronova kültürünün batıdan gelen göçlerle İç Asya ve Güney Sibirya sahasına taşınmış olabileceği işaret edilmiş ise de[17]  Ögel tarih boyunca Orta Asya’da böyle bir akının görülmediğini beyan etmiştir. Ayrıca Ögel’in verdiği bilgilere göre Andronova kültürünü brakisefal, savaşçı Altay Türkleri temsiletmektedir[18]. Diğer taraftan Koçsoy[19]’un ve Bahar[20]’ın ve Gömeç[21]’in verdiği bilgiler de Ögel’i destekler niteliktedir.
Andronova kültürünün Batı Sibirya’da Omsk, Novosibirsk ve Tomsk’a kadar uzandığı bilinen Andronova kültürüne ait buluntu yerleri arasında Sarı-Bulak, Obi Nehri üzerindeki Klepik Kurganı, Biyisk yakınlarındaki Kızıl-Yar kurganları, Kamenegorsk, Tanrı Dağları’nın 3000 metrelik yüksekliklerindeki Arpa Nehri kıyıları, Çu Irmağı dolayları, Semipalatinsk’in güneyindeki Çinggis-Tau, Sukuluk, Talas vadisi, Taşkent, Yukarı İrtiş’deki Aul-Kanay, Minusinsk, Selenge kıyılarındaki Tologoy ve Salantuyisk sayılabilir. Gerçi Andronova kültürünün varlık gösterdiği çağlarda Selenge Nehri dolaylarında Glozkovo Kültürü’nün varlığı bilinmekte ise de Andronova Kültürünün Selenge hudutlarını da tesiri altına aldığı zikredilmiştir. Bu noktada Selenge taraflarının bir hususiyeti daha belirtilmelidir. M.Ö. 2000’li yıllarda Selenge-Baykal taraflarının bir yandan Altay-Türk Andronovo Kültü ve diğer yandan Çin Kültürü ile temas halinde olmasından dolayı kültürel olarak gayet zengin bir yapı arzettikleri söylenmiştir[22]. Son olarak bu devirde artık brekisefal atlı savaşçı tipinin oluşmuş olduğu görülmüştür[23] ve Andronova kültü Türkistandaki Tunç-çağının ön plana çıkan temsilcisidir[24] demek suretiyle bu kısım bitirilebilir.
Demir-çağı Kültürleri: Karasug Kültürü, M. Ö. 1200-700 arasında Yenisey (Ulughem)’in kolu olan Karasug merkezli ve Güney Sibirya, Baykal, Moğolistan, Yedisu Havzasına kadar etki etmiş ve demirin bulunması, işlenmesi ile karakterize olmuş bir kültürdür.Bu kültürün ürünleri arasında dört tekerli araba, keçe çadır ve koyun yünü elbisenin olduğunun bilinmesi[25] artık klasik İç Asya Türk kültürünün şekillenmeye başladığının işaretidir. Karasuk Kültürü’nün Andronova Kültürünün devamı kâbilinde olduğu, ölü gömme ve kap desenleri bakımından iki kültürün benzeştikleri bilinmektedir. Diğer taraftan Karasuk Kültürü Ordos bölgesi için ayrı bir anlam ifade etmektir. Ordos bölgesinin Karasuk Kültürünün Çin’in Anyang Kültürü ile temasa geçmesi hasebiyle  Çin kültürüne hayvan üslûbunu sokmuş olduğu Karasuk Kültürü için söylenenler arasındadır[26] ve Ögel’in verdiği bilgiler de bu beyanla aynı yöndedir[27].
Diğer önemli kültürler M.Ö.  700-200 arasında varlık göstermiş Uyuk Kültürü ile M.Ö. 700-100 tarihleri arasında varlık gösteren Tagar kültürüdür[28].Bünyesinde Çin üslûbu ile yapılmış olan büyük mezar taşları ile dikkat çeken Tagar Kültürünün üç kısma ayrıldığı söylenmiştir. Tagar I, M.Ö. VI. ve V. asırları; Tagar II, M.Ö. IV. ve III. asırları; Tagar III, M.Ö. II. ve I. Asırları ihtiva etmektedir[29].
Türklerin Milattan Önceki devirlerine ait en önemli buluntulardan biri Esik Kurganıdır. Esik Kurganı ve kalıntılarının M.Ö. 500 yıllarına tarihlendiği bildirilmiş olmakla beraber[30] İbrahim Tellioğlu tarafından Avrupalıların Türklerin medeniyet sahibi olmadığı ve daha çok medeniyeti tahrip eden bir unsur olduğu yönündeki iddialarını çürüten buluntular arasında zikeredilmiştir. Bunun sebebi kurgandan çıkan altın zırhın madenciliğin[31] ileri seviyelerinden birinin ürünü olmasıdır[32].Esik buluntuları arasında dört bin parça  altın eşyanın daha mevcut olduğu bilinmektedir. Ancak bulunan eserler arasında en mühim olanlardan birinin Kemal Akişev başkanlığındaki heyet tarafından yürütülen kazılar sonucu Kök Türk harflerinin arkaik halleri olduğu düşünülen bazı damgalarla yazılı olan kaptır. Eserler üzerindeki kurt, pars, geyik, dağ keçisi, at gibi motifler ve kalıntıların bulunduğu Issık Göl, Ala-Tag, İli Vadisi, Çu-Talas, Kuz-Orda gibi sahaların en eski devirlenden beri Türk yurdu olduğunun bilinmesi kalıntıların Türklere ait olduğunun kanıtlarından sayılabilir[33].
Taşdık Kültürü ise M.Ö. 300-400 yılları arasında varlık göstermiş olup Kögmen ve Yenisey bölgesinde ortaya çıkarılmış kültürlerden biridir. Bu kültürün doğrudan doğruya ön Göktürk kültürü olduğu Kiselev’e referans vermek hasebiyle Gömeç tarafından beyan edilmiştir[34].
Pazırık Kültürü, dünyanın en eski halısının Türkler tarafından yapılmış olduğunu[35] ortaya koyan buluntuları ile ön plana çıkmaktadır. Türk Kültür Tarihi açısından daha önemli buluntularında Pazırık sahasında bulunduğu bilinmektedir. Bunların arasında tek parça halindeki tekerlekli araba bulunmaktadır ki Tilla Deniz Baykuzu tarafından cesetlerin defin alanına taşınmasında araba kullandığı hususuna delil olarak gösterilmiştir[36]. Diğer taraftan Pazırık Kurganı’nda Türk ölü gömme adetleri ile ilgili buluntulara da rastlandığı bilinmektedir. Rus arkeolog Rudenko tarafından gün yüzüne çıkarılan M.Ö. IV ve III. yüzyıla ait olduğu belirtilen kurganlarda göümülü atların kuyruk, yele ve tırnaklarının kesili olduğu tespit edilmiştir. Abdülkadir İnan bu uygulamanın bir yas, matem uygulaması olduğunu belirtmiştir[37].  Aşağı yukar M. Ö. 400-200 tarihleri arasında bulunduğu tahmin edilen kültürün Altay, Cungarya, Tarbagatay, İrtiş ve Ob sahasına yayıldığı ve Pazırık kültürüne ait kurganların ilk defa 1919 dolaylarında S. I. Rudenko ve M. P. Gryaznov adlı iki alim tarafından açılmaya başlandığı bilinmektedir[38].
Son olarak bahsi geçen arkeolojik buluntular arasında çıkmış olduğu bilinen her türlü giyim kuşam malzemesi, süs eşyaları, yay-ok ile silahlar, at koşumları, hayvan kemikleri, ev aletleri de Türk Tarihinin kaynakları arasında görülebilir. Bu buluntuların değerlendirilmesi ile Türk Tarihi üzerine fikirler geliştirilebilir ya da geliştirilen fikirler desteklenebilir. Dolayısıyla Türk Tarihi’nin kaynakları arasında arkeolojik malzemeler de ele alınmaya çalışmıştır. Böylece çalışmanın bu kısmı da burada nihayete ermiştir.



[1] Anav’ın Türkistan arkeolojisinde arz ettiği önem Ögel’in de bahsettiği üzere Türkistan’ın en eski kültürü olmasından kaynaklanmaktadır; Bahaeddin Ögel, İslâmiyyet Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 2003, s. 20.
[2] Hasan Bahar, “Türkistan’ın Coğrafi Konumu ve İlkçağ Kaynaklarına Göre Tarihi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 1, Konya 1994, s. 235.
[3] Bahar, a.g.m., s. 235.
[4] Ögel, a.g.e., s. 13.
[5] Kürşat Yıldırım, “Doğu Türkistan ve İlk Sakinleri”, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/1, İzmir 2012, 421-422.
[6] Bahar, a.g.m., s. 236.
[7] Ögel, a.g.e., s. 10, 15, 25.
[8] Bahar, a.g.m., s. 236.
[9] Ögel, a.g.e., s. 12-13.
[10] Bahar, a.g.m., s. 236-237.
[11] Bahar, a.g.m., s. 237-238.
[12] Ögel, a.g.e., s. 18.
[13] Gömeç, “Kaynakları”, s. 62.
[14] Ögel, a.g.e., s. 17-18.
[15] Şevket Koçsoy, “Türk Tarihi Kronolojisi”, Türkler Ansiklopedisi, C. 1, Ankara 2000, s. 73.
[16] Ögeli a.g.e., s. 16-17.
[17] Elena E. Kuz’mina, The Origin of the Indo-Iranians, düz.: J. P. Mallory, Leiden 2007, s. 168-169.
[18] Ögel, a.g.e., s .24-25.
[19] Koçsoy, a.g.m., s. 34.
[20] Bahar, a.g.m., s. 238.
[21] Gömeç, “Kaynakları”, s. 62.
[22] Ögel, a.g.e., s. 24-28.
[23] Koçsoy, a.g.m., s. 73.
[24] Gömeç, “Kaynakları”, s. 62.
[25] Koçsoy, a.g.m., s. 73.
[26] Bahar, a.g.m., s. 238.
[27] Ögel, a.g.e., s. 31.
[28] Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.
[29] Ögel, a.g.e., s. 41.
[30] Gömeç, a.g.e., s. 63.
[31] Metalurjinin uygarlık için önemi ve belirleyici unsuru için bkz. Alaeddin Şenel, İnsanlık Tarihi
[32] İbrahim Tellioğlu, “İslamiyet Öncesi Türk Toplumunda Kadının Yeri ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi Türkiya tAraştırmaları Dergisi, S. 55, Erzurum 2016, s. 210.
[33] Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.
[34] Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.
[35] Tellioğlu, a.g.m., s. 210.
[36] Tilla Deniz Baykuzu, “IV. ve V. Yüzyıllarda Çindeki Birkaç Hun Hükümdar Kurganı ve Türbesi Hakkında”, Tarih İncelemeleri Dergisi, XX/2, İzmir 2005, s. 9.
[37] Laszlo Rasonyı, “Tarihte Türklük”, Türkler Ansiklopedisi, C. I, Ankara 2002, s. 524.
[38] Gömeç, “Kaynakları”, s. 63.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Genel Türk Tarihi Hakkında Bilgi Veren Bazı Seyahatnameler

Fa Hsien Seyahatnamesi: Fa hisen 337-422 yılları arasında yaşadığı bilinen Çinli bir rahiptir. Üç ağabeyinin olduğu bilimekle beraber ağabe...